Navigation

RSS: articles / comments



HackeR FrienD.Net

Bilgi Güçtür, Paylaştıkça Büyür!

Ekonomiye Yeni Bir Pencereden Bakış...

Türk Dış Politikasındaki Açılımlar ve Batının Tavrı?

Türkiye’nin dış politikası NATO’ya üye olmamızdan bu tarafa hep “ABD endeksli” ve “İsrail’in bölgedeki güvenliğine halel getirmeme” esaslı olageldi. “Türkün Türkten başka dostu yok!” tekerlemesiyle yıllarca bütün komşularımızla kavgalı olduk.

 

En yakın komşularımızla en büyük problemleri yaşıyor, en az ticareti yapıyorduk. Yunanistan’la (Kıbrıs dışında) eften püften,  taştan kayadan problemler üreterek ortamı gerilimli tutmayı başarıyorduk. Suriye ile teröre verdiği destekten dolayı gergindik, alternatif arayışlarla kozları elimize almayı denemiyorduk. İran tehlikeliydi, bize rejim ihraç edebilirdi! Ticaret yapmakta riskliydi zira gelen mallarla “irtica”, “şeriat” bulaşabilirdi bize. Onların da bizim “laik” ürünlerimize pek hevesleri yoktu. Irakla istikrarsız, Saddam’ın tavırlarına benzer inişli çıkışlı ilişkilerimiz vardı. Zaten 1. Körfez Savaşından sonra ABD’nin ve batının bize dikte ettiği, ama kendilerinin uymadığı ambargodan dolayı irtibat ve ticaret asgariye inmişti. SSCB ve Doğu Bloğu ile “Soğuk Savaş” nedeniyle ilişkilerimiz soğuktu.

 

Düne kadar İslam ülkeleriyle ve Osmanlı bakiyesi akrabalarımızla siyasi ilişkilerimiz ve ticaretimiz asgari düzeydeydi. Zira her bir ülkenin yönü, bir batı ülkesine dönüktü. Kimi Fransa ile kimi İngiltere’yle, kimi İtalya’yla, kimi ABD ile iş tutuyordu, yakın komşularıyla problemlere sahiptiler. Alacağını batıdan alıyor, satacağını batıya satıyordu. Arada batı lehine ciddi bir ticaret fazlalığı oluşuyordu. Sattıkları petrolün paralarını da batı bankalarında bloke ediyorlardı. Yakın komşularıyla değil, batıyla siyasi-ekonomik diyalogu tercih ediyorlardı.

 

1980’lere kadar Türkiye diplomatik ve ticari olarak dünyaya kapalı, komşularıyla asgari ilişki içinde, içe dönük, durağan, inisiyatif alamayan bir yapıdaydı. Özal dönemiyle birlikte diplomatik ve ekonomik açılımlar yapıldı. Üretim ve ihracat çeşitlendi. Daha önce bazı holdinglerin tekelinde olan ihracatı, Anadolu müteşebbisleri de öğrendi. Doğu bloğunun dağılmasıyla ve Türki Cumhuriyetlerin ortaya çıkmasıyla dış politikamıza ve dış ticaretimize ayrı bir canlılık geldi. Türkiye içe dönük, dünyadan kopuk halini terk etmeye ve kabuklarını kırmaya başladı. 

 

Özal sonrası Türkiye yeniden kısır çekişmelere, iç problemlere gömüldü ve dışa açılmaktan koptu ise de; son yıllarda dış ticarette ve dış politikada ciddi açılımlar yaşanmaktadır. Hiçbir ticaretimizin, diplomatik ilişkimizin olmadığı ülkelere mal satılmaya ve dış temsilcilikler açılmaya başlanmıştır. Dün yüzü sadece batıya dönük olan Türkiye yeni açılımlar yapmaktadır.

 

Türkiye, AKP hükümeti döneminde akıllıca bir politika izleyerek dış politikasını  “komşularla sıfır problem” ilkesi üzerine bina etmiştir. Bu ilke sayesinde gergin olduğumuz komşularımızla ticari, diplomatik ilişkiler geliştirilmiştir. Türkiye, yakın ve uzak komşularına mal ve hizmet satar duruma gelmiştir.

 

“Komşularla sıfır problem” ve “Kazan kazan” ilkeleriyle hareket eden hükümet, dış politikada ciddi adımlar atmıştır. Müzmin konularda diplomatik ataklar geliştirmiştir. İçte yaşanan problemlere rağmen, dış politikada Türkiye’nin etkinliği artırılmıştır. Tarihi kredisini ve tecrübesini çözüm geliştirici olarak devreye sokmasını bilmiştir. Türkiye artık ticari ve diplomatik potansiyelini daha verimli kullanmaktadır. Gücünün ve imkânlarının farkına varmıştır. Bölgesel anlaşmazlıklarda çözüm önerileri geliştirerek inisiyatifler alabilmektedir..

 

Bir “uydu” olarak görmeye alıştıkları için ABD ve batılı devletler Türkiye’nin yeni durumunu hazmetmekte zorlansalar da, bu minval üzerine devam etmek, ülkemizin ve bölgemizin yararınadır. Türkiye’nin bölgede aktif ve etkin roller alması, problem çözücü hale gelmesi, batı kulübünün de lehinedir. Bu yeni durum zamanla taraflarca da kabul görecektir. Zira güçlü ve etkin bir Türkiye ABD ve batı için uç karakol görevi görecektir. Türkiye’nin bu misyonunun farkına varması, batının ise tarihin, coğrafyanın bize yüklediği bu rolü hazmetmesi gerekmektedir.  Bu rolden kaçış Türkiye’nin küçülmesi ve dağılması demektir.

 

Türkiye Osmanlı bakiyesi bölgelerde ve ülkelerde Türk, Kürt, Çerkez, Boşnak, Arnavut vs. gibi Anadolu’yla, geçmişimizle irtibatlı akrabalara sahiptir. Bu akrabalarımıza ve onların problemlerine duyarsız, ilgisiz kalma lüksümüz yoktur. Ayrım yapmadan hepsini sahiplenmek, tamamının dertleriyle ilgilenmek durumundayız. Türkiye, (Irakta olduğu gibi) sadece “Türk”, “Türkmen”lerle değil bütün akraba unsurlara ilgilenmelidir. Bu bölgede yaşayan bütün milletlerin, toplulukların bizden beklentileri olduğunu unutmamalı, küçük oynamamalıdır.

 

Son yıllarda Lübnan krizinde, ABD-İran gerginliğinde, Gürcistan-Rusya probleminde, Filistin-İsrail anlaşmazlıklarında Türkiye çeşitli şekillerde devreye girmektedir. Afrika ülkeleriyle ticari ve diplomatik ilişkilerde ciddi mesafe alınmıştır. Türk cumhuriyetleriyle ilişkilerimizde geçen 8-10 yıla nazaran bir kıpırdanma var ise de, yeterli değildir. Orta Asya’daki akraba devletlerle, Kafkaslarla ve Balkanlarla Türkiye’nin çok daha sıkı bağlarının, ilişkilerinin olması elzemdir.

 

Üç asırdır batılılaşma yolunda yürüyen ve batı ekseninde politikalar izleyen Türkiye’nin, temelde bu yörüngeye sadık kalmasında yarar vardır.  Ancak Türkiye dış politikasını ve dış ticaretini batıya mahkûm ve mecbur olmayacak şekilde çeşitlendirmeye ve kendisine yeni oyun alanları açmaya mecburdur. Köklü bir tarihe, kültüre sahip Türkiye sömürgelikten yeni çıkmış genç ülkeler gibi, kendisini sınırlı ve kısıtlı alternatiflere bağlayamaz. Şartlar ve geçmişimiz bizi daha aktif olmaya, problemler karşısında daha duyarlı olmaya ve çözüm üretmeye itmektedir. Biz duyarsız ve ilgisiz kalsak bile olaylar, problemler bize toslamaktadır.

 

Türkiye dış politikada ABD ve batıyla birlikte hareket etmeli ancak, kendine yeni hareket alanları açmalıdır. ABD’nin ve AB’nin Türkiye’nin açılımlarını hazmedebilmesi için ikna edilmeye, temin ihtiyaçları olabilir.

 

Ekonomisi ve iç bütünlüğü güçlü bir Türkiye bölgesinde ve dünyada daha çok inisiyatif alabilir, dikkate alınan bir ülke olabilir. Her an bir sürprize gebe olan ülkeler, uzun erimli hedeflere yürüyemezler.

 

Türkiye, Anayasa değişiklikleriyle ve demokratik reformlarla yeni sürprizlerin önünü kapatmalı,  yürüyüşüne devam etmelidir. 


KAYNAK:/www.stratejikboyut.com/Mahmut KARAKÖSELİ

 


Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol