Dünya Ekonomisinde Son Durum...
Uzman ve yorumcular aylardır bizleri dünya ekonomisini bekleyen durgunluk ve hatta daralmaya hazırlıyorlar. ABD’nin resesyona sürükleneceği, euro bölgesi büyüme hızının hissedilir oranda düşeceği, Çin’in de, siyasi tercihler nedeniyle çift haneli büyüme oranlarını geride bırakacağı söyleniyor. Amerikan Merkez Bankası’nın son faiz kararına gösterdiği gerekçeler de hiç rahatlatıcı değil. Kredi piyasasındaki durgunluk, gayrımenkul piyasasının durma noktasına gelmesi, ve kabaran enerji faturaları Merkez Bankası’na göre konjonktürü adeta boğuyor. İşsizlik oranı Temmuz ayında %5,7 ile 2004 sonrasının en yüksek düzeyinde. Eski Merkez Bankası Başkanı Alan Greenspan daha da kötümser. Greenspan yüzyılın ekonomik krizinin kapıda beklediğini ve sayısız bankanın iflas edeceğini söylüyor. ABD hapşırırsa… Amerikalılar kötü haber yaymakta adeta yarışıyorlar. Dünyanın en büyük ekonomik bölgesinin hapşırmasının bütün dünyayı nezle edeceği kesin. Sanıldığı gibi kötü olmayacağını gösteren olumlu sinyallere ise kimse değer vermiyor. Oyssa Amerikan ekonomisi yılın ikinci çeyreğinde %1,9 oranında büyüdü. Böyle resesyon olmaz. Kötümser falcılar bu büyümenin Bush yönetimi tarafından yapılan milyarlarca dolarlık vergi indirimine borçlu olunduğunu söylüyor. Artan tüketim harcamalarının etkisinin geçici olduğu ve gayrımenkul ve kredi krizlerinin tüketiciyi yakında çarpacağı öne sürülüyor. Para Fonu bile tüketim harcamalarının artması nedeniyle ABD ile ilgili tahmini büyüme oranını yarım puandan %1,3’e çıkardı. Bu manzara karşısında resesyondan söz etmek mümkün mü? Öte yandan, enflasyonist baskıyı arttıran ham petrol ve enerji fiyatları düşmeye başladı. Dünya Merkez Bankaları fiyat sıçramasının geçici olduğunu düşünerek, pahalılığın öz dinamikleri içinde katlanabileceğine ihtimal vermiyor. Amerikan Merkez Bankası’nın ana faiz oranını sabit tutması ancak bununla izah edilebilir. Avrupa Merkez Bankası da ana faiz oranını arttırarak, durgunluk emareleri gösteren büyümeyi teşvik edici faktörleri baltalamaktan özenle kaçınacaktır. Felaket tellalları Her çıkışın bir inişi olduğu gibi her canlanmanın da bir sonu vardır. Çelişkili sinyallere rağmen resesyon tabloları çizmek sorumsuzluktur. Devamlı krizden söz edenler tüketiciyi ve yatırımcıyı ürkütür ve sonunda lafla resesyon yaratmış olur. Tüketici güvensizlik yüzünden parasına iki elle sarılırsa, işletmeler yatırımları erteler, istihdamı azaltır, ürünler raflarda tozlanır. Ama bu manzarının gerçekleşmesi şart değil. Almanya’nın eski Ekonomi Bakanı ve Başbakanlarından Ludwig Erhard bir zamanlar, ‘ekonominin yarısı psikolojidir’ demişti. Bu tespit doğruysa o zaman duyarlı psikologlar hastaya, olduğundan daha hasta olduğunu telkin etmekten vaçgeçmelidirler.KAYNAK:/www.dw-world.de/Rolf WENKEL